Ne hava, ne su, ne de toprak. Onlar ateş, hayat ise baruttu. Birlikte olmalarının tek yolu, ölümdü.
Ünlü kalp cerrahı Can Ertem'in doğumunu herkesten gizlediği biricik kızı Mısra Ertem, farklı bir kimlikle yaşamaya alışmıştı. Herkes onu Helya Aykar olarak tanıyordu. Saf ama tehlikeli bir kızdı o. Hayatı boyunca rol yapmak zorunda kalmıştı ama bu diğerlerinden çok daha farklıydı. Abisi Buğra Ertem ile bir oyun oynamaya karar vermişti. Hayatının oyununu oynuyordu artık. Amacı ise, dengesiz, umarsız, korkutucu ama bir o kadar da yakışıklı bir adamı adaletin pençesine hapsetmekti.
Güzey Demirel, intikamın kılıfına pençelerini geçirirken, Mısra'ya ne kadar karşı gelebilecekti?
Mısra bu oyunu yönettiğini sanıyordu, oyunun aleyhine işlediğini bilmeden.
Bu oyunda tek bir kural vardı; Yalan söyle ve hayatta kal.
"Ve o adam, şimdi benim gün batımına dem vuran Ay'ım oldu bu gece.
O ay, ışığını serdi karanlık göklere
Bilmiyordu ki ihtiyacı olan güneşiydi bu ızdırap verici hengamede."
〰️
"Bir insanın ruhuna doğruluk ekmek, kör doğmuş birine görme gücünü vermek kadar olanak dışı bir şeydir." demiş Platon, benim ruhum yalanlarla doluyken, diktiğim doğruluk kumaşının arkasında yatanlar çok farklıyken.
-Kitaptaki karakterler, diyaloglar ve olay örgüsü tamamen bana aittir. Çalınması dahilinde yasal işlem başlatacağım.-
22.07.2019
Kapak Tasarımı: Freya Design
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.