Her ne olursa olsun insan bazen haddinden fazla seviyor.
Haddi aşan sevgi kalpten taşıp şakaklardan dökülüyor ter ter..
Kardan adam da değildi üstelik bu kadar soğuk oluşu başkalarının alevlerindendi. Hala eski yanıkları taşırdı üzerinde. Ve onu her üzdüğümde yanıklarını gösterirdi bana. Bu “yapma” demekti.
Hâlbuki ben onun yüzünde gökyüzünde uçan balıklar, denizde kulaç atan kırlangıçlara aşinaydım.
O bu tabiata fazlaydı.
Güzelliği bir yana acımasız yönünü gizleyen meleksi bir simaya sahipti. Meleklerinin kanatlarında kaç damla kana rastlanırdı kim bilir..
Unuttuğu bir şey vardı ben de çok insan yakmıştım dehlizlerimde.
Oysa ki bulunmaz bir elmas zanneder beni gören Galata Kulesi'nden.. İstanbul; bir avuç tuzlu suya basınca temizlenecek şehir değil ki, isterse 10 tarafı denizlerle çevrili olsun. Ne yazar?
Aynı şarkıyı dinlerken farklı hayallere dalmak mutlu ederdi bizi. Hâlbuki aynı hayali kurmalıymış insan. Bizim hayallerimizde birbirimize yer yokmuş mesele sevip sevmemek değilmiş.
Bir insanı çok sevebilirsin. Ama her insanı hayallerine yerleştiremezsin!
Bunu da giderken girdiğin çarkın içinde fark etmiş olmalısın ki kaşların düşmüş kirpiklerine. Üzgünsün.
Çocuk kalpli çocuğum benim. Uyku sersemi üstünü örtemezken daha, nelerin üstünü örtmüşsün meğerse…
İnsan kendine yukardan bakabilse aslında ne küçük insanları gözünde büyüttüğünü görecekti.
Ama Allah bizim bunu görünce üzüleceğimizi bildiğinden gözlerimizi mühürledi. İhanetini görememem aptallığımdan değil, gözlerimdeki ilahi mühürdendi. Ve anladım ki o gün hala yanıyorsa içim, Allah beni birilerinin serin sularından koruyordu.
Sen yine de iyi bak kendine. Kendine iyi bak ki günü geldiğinde tüm mutlu hayatını, küllerimin altında mahvedebileyim. O zaman de ki kendine; ’‘aynadaki çaresiz ben miyim?“