Yere düşen yağmur damlaları kadar hızlıydı adımlarım. Koyu renk saçlarım vücuduma yapışırken yağmur kokusu burnuma doluyordu. Gürleyen gök yüzünü sesi, yağmur damlaları toprakla buluştuktan sonra çıkardığı ses, ağaç dallarının hışırtısı... Muhteşem bir melodi gibi kulağımı dolduruyordu. Bir ağacın gölgesinde elimi yaslayıp durmamı sağlamıştım.Tutunduğum ağaca benzeyen bir sürü ağaç vardı. Kimden kaçıyordu ben böyle? Yaşamak zorunda olduğum geçmişimden mi?Bu geçmişi yaşamak için izin verdiğim kendimden mi? Hayır, yeterince kaçamamıştır. Ama umurumda da değildi. Bacaklarım yeterince dinlendiğini düşünerek tekrar koşmaya başladım. Yağmur şiddetini gittikçe artırıyordu. Gökyüzü artık gürlemekle kalmayıp, korkmamı sağlayan şimşeklerle de buluşuyordu. Gökyüzü gri tonlarına hakim olmaya başlayınca korkmak aptallıktı. Çünkü ben hiçbir zaman beyaz olmayı beceremeyen siyahtım. Belki de ormandaki kuşlar yağmurdan değilde benim karanlığımdan kaçıyorlardır. Siyah pantolonum bir kez daha çamurla buluştuğunda hıçkırıklarım adeta gökyüzünde çakan şimşekleri sollamışcasına haykırıyordu.Kalkmayı denediğimde elime bulaşan kan beni durdurdu. Gözümü vücudumda gezdirdiğimde yağmur damlalarının, damla izleri bırakarak vücudumdan aşağıya aktığını gördüm. Tekrar gözümü açık olan elime çevirdiğimde yağmur damlaları kan izini temizlemişti. Siyah pantolonum artık siyah rengi değildi çamur rengini taşıyordu. Kulaklarım ormanda yağmur sesinden başka sesler işittiğinde, yağmur sesi ve şimşeklerin çıkardığı sesi soyutlaştırarak kulak kabarttım; ''CEVZA!'' Ve ardından birkaç kere daha adım ormanda yankılandı. Sesin yükseklerden geldiğini anladığımda başımı yukarı kaldırdım ve yüzüme yağmur damlalarının aksine farklı birşey damladı. Bu kandan başka birşey değildi.
11 parts