Benliğini bürüyen nefret, damarlarında akan kana karışırken, ölüm çığlıklarını andıran hüzünlü bir senfoniye uyum sağlayan, gözleri buğulu genç bir kadın... Ruhunun tuvalleri, göz yaşlarıyla defalarca yıkanmasına rağmen, halâ bir kar tanesini aratmayacak kadar bembeyaz.
Onunla birlikte, bu uğursuz senfoniye ayak uyduran bir yabancı daha var. İhtirasla bütünleşmiş heybetli bir adam... Bal rengi gözlerinin derinliklerinde, tozlanmış acı bir geçmişten başka bir şey yok.
Ve tam da şu anda, bu iki yabancının yollarının kesiştiği şu ıssız yerde, esen cılız bir rüzgar, içlerinde yeşeren son yaprağı da önüne katıp sürüklerken, şimdi onlar için mevsimlerden intikam.