-06.01.2014- -Aylarca veya haftalarca onu kalbimde taşıyıp durdum. Her zaman ki gibi ona minnettardım. Sevmeyi öğretmişti. Ama o gün umursamadı. Sanırım beni sevmediği günlerden biriydi. Birden gitti. O gün anladım ki aşklar ölmeden önce keman falan çalmıyor. Oysa ki onunla nefes almanın dahi zevki vardı. O gün ilk kez ona 'Sevme' diye bağırmıştım. İlk kez. Tam gidecekti ki arkasından koşup 'Ya da sev. Buna muhtacım' demiştim. Kollarımı tuttu beni kendine çekti ve kulağıma şunu fısıldadı ; 'Asla gitmeyeceğim.' Bu cümleyi söyleyen herkesin gitme yetkisi olduğunu kavradım zamanla. Zamanla. Çok bir zaman değildi. Az sürede gitti. Platonik aşık olmak istedim. Çünkü en güzeli o; hayaller, hisler... Camdan karın yağışını izlemek gibi. Sonra biraz olgunlaştım ve ergenlikten çıktım; 'Nasıl diye merak etmiyorum. Kimle oluyorsa olsun. İyi mi diye de merak etmiyorum. Madem bensizliği seçti. O zaman ne bok yiyorsa yesin.' - Onu öğrenmek istiyordum artık ve kurnazlık yaparak konuyu açtım; -Geçen sınıfınızdan bir kaç kişiyi kavga ederken gördüm. -Daha bugün geldin sanıyordum ? Yine her şeyi batırmıştım şimdi ne diyecektim... Yok ben bizim sokakta görmüştüm filan mı ? Biraz sustum ve yanaklarımın kızardığına emindim. Düşünürken stresime engel olamıyordum. Bu çocuk bende tamamen ters etki yaratmıştı. Adrenalin salgılıyordu vücuduma. Pamir'le konuşurken heyecanlanırdım, kalbim dışarıdan duyulacak kadar gür ve hızlı atardı, iç organlarım onu sayıklardı fakat ismini bilmediğim bu çocukla konuşurken kalbim sanki yok olacakmış, iç organlarım içe çekilecekmiş, dilim ise bir sürü yalan söylemeye hazırmış gibi. Her defasında kurnazlık yapmak isterken yine onu öğrenemiyor ve kendi kurnazlığımı nasıl döndüreceğimi düşünüyordum.All Rights Reserved