Gecenin bir vakti durduk yere uykundan uyandığın ve izlendiğini düşündüğün o tüyler ürpertici anı hatırlıyorsundur. Etraf saati göremeyeceğin kadar karanlıktı ama pek iyi bir saat diliminde olmadığına emindin. Kalkıp saate bakacak cesaretin yoktu, görebildiğin kadarıyla odaya göz gezdirdin. Kapının önünde belirsiz bir siluetin seni izlediğini düşündün, bunun aptalca bir varsayım olduğunu kendine hatırlattın. Sonra hiçbir şey olmadığını görüp geri yattın, sadece basit bir korku olduğunu düşündün. Ama öyle olmadığını biliyordun çünkü korku gitmedi ve yorganı kafana kadar çekmek zorunda kaldın. Yorganın seni koruyabileceğini düşündün. Yorganın altında güvende olduğunu düşündün, kendini buna inandırmaya çalıştın. O sırada böyle bir şey düşünebildiğin için içinden sana gülüyordu, ondan saklanabileceğini düşünebilmene gülüyordu. Onu tanısaydın bunu düşünme cesaretini göstermezdin. Neden bahsettiğimi bilmiyorsun, değil mi? Muhtemelen aklına dehşet verici, ölümcül bir yaratık geldi ama bahsettiğim şey korku. Şaşırdın, değil mi? Çünkü sen olsan korkuyu böyle tanımlamazdın. Çünkü karanlığı göremiyorsun. Ama karanlığın var olduğunu biliyorsun. Karanlık her zaman var oldu, onu var eden bizleriz. Karanlıkta asla güvende değilsin. Peki, belki de hakkında onlarca korkunç şey okuduğun karanlığın sesini duydun mu hiç?