1
Hissettiğinin adını koyacaksın önce...
Sonra onu tarife kelimelerin olacak.
Adı olmayanın, tarifi olmaz çünkü ey Yâr!
"Aşk" dedim, alelacele yangınıma bakıp...
Adını öyle koydum.
Sonra bi dolu tarif kazıdım içimdeki mahzene...
Aşk, dedim; öyle bir istemek ki, kavuşmak mecbur kalsın.
Aşk, dedim, tarifini sorsalar...
Her baktığımda ilk defa görüyormuşum gibi...
Az kalsın ölüyormuşum gibi...
Her tarif kana kana içtiğim âb-ı hayattı.
Kana kana içtim...
Daha çok içtim, daha çok kanacağımı sanarak...
Olmadı.
Sonra kulağıma fısıldadılar acılar içinde kıvranırken:
"Aşk itaattir!"
Bir yudumdu bu tarif; yangınımı söndürdü Mâh-pâre'm!
Anladım ki, arayıp bulmaya bir ömür kâfi değil. Hazır bulunmuşu varken üstelik. Peki, başkalarının bulduğu ile benim bulacağım aynı şey mi olacaktı?
Ve anladım ki, bir yolculuk şarttı; çetin bir yolculuk! Doğru adımların, doğru izlerini bulmak ve itaat etmek...
İtaat diyorum; Dilhân'ım!
Ya nasıl olacak?
Otur "can/ucuma" dinle o zaman:
"Evdeki hizmetçiler neyse sende o sun"
zorundalıkda olsa ben onun karısıydım.
"Bekaretini bozduktan sonra sana asla elimi bile sürmeyeceğim şu karşıdaki koltukda yatıp kalkacaksın asla yakınıma gelmeyeceksin!" dedi kalın sesiyle.
Ben bir ömür bu adamla nasıl evli kalacaktım.