"Kız Kulesi yalnız lakin İstanbul ona aşık" derler. Peki ya İstanbul'a aşık olanlar ? Onlar ne yapmalı bu platonik aşk karşısında, nasıl ayırmalılar İstanbul ve Kız Kulesi'ni ? Olmayacak gibi kabul edip vaz mı geçmeliler, yoksa sırf kendi aşkları için İstanbul'u mu aşkından vazgeçirmeliler ? Hangisi daha iyi bu iki seçeneğin ? Daha doğrusu iki çok kötü seçenek arasından hangi kötüyü seçmeliler ? Tek bir hakkınız bile sizi yanlışa götürecekken bu vicdan azabı ile yaşamak nasıldır ? Ben de yanlışlar arasından doğruyu bulmaya çalışanlardanım. Ben kim miyim ? Sahildeki balıkçıların İstanbul'a aşık olan kızıyım. Ben o esrarengiz dünyanın kapısını açan kişiyim.. Savaşmaya değer bir aşkın ortasında kendini bulan kişi... Kısacası ben kim miyim ? " Peri "lere yakışan bir aşk masalı beklerken kendini her bir dönemecinde sırlarla dolu olan bir labirentin içinde bulan kişiyim. Peki labirentten çıkmayı başarabilecek miyim ??