Gözleri boş evin seramik zemininden ayırıp, karşısındaki adama bakmayı reddediyordu. Her an akmak için bekleyen dolu gözlerini, karşısındaki soluk mavi gözlere dikmeyecek, bu zayıflığını göstermeyecekti. Ne zaman bu kadar zayıf bir kız olmayı becermişti?! Onca yaşadığı şeyleri arkasında bırakırken ağlamayı da aralarına sıkıştırarak, tarihin tozlu raflarının en derinliklerine göndermemiş miydi? Bunca yıl ağlamayı unutmuşken, nasıl olur da onun yüzünden bu hale gelebilmişti? 'Ağlama her gözyaşına ölürüm' diyen adam nasıl bu kadar ağlamasına neden olabilirdi ki? Boş evde saatlerdir, hiç konuşmadan geçmişi düşünerek oturdu. Az değil 7 yılı gerisinde bırakmıştı. Umutları, hayalleri, geleceği, kalbi.. Altında bacaklarını sımsıkı saran pantolon ve üzerinde kalçasına kadar inen t-shirte rağmen kendini çırılçıplak hissediyordu. Bundan sonra hep böyle mi hissedecekti; cevabını bilmeden oturmaya devam etti. Gözlerini yumup başını kaldırarak yaslandığı duvara dayadı. Karşısındaki duvara yaslanmış adamın soluk mavi gözleri ile kendisine baktığının bilinciyle konuşmaya başladı. "Bazı erkekler güzel bir sevişmenin sonunda kadınların yaşadığı en iğrenç şeyi bile unutacağını sanıyor. Ne acı değil mi? Bunları onlara biz hissettiriyoruz." Gözlerini açmayıp sımsıkı yummaya devam ederken, acı bir gülümseme belirdi yüzünde, akan iki damla gözyaşıyla. Gözlerini açıp karşısındaki soluk mavi gözlere bakarak "Daha acısı ne biliyor musun?" dedi acı acı gülerken. Soru dolu gözler kendisine bakarken, elleriyle gözyaşını sildi. Aldığı nefes kendisine yetmiyormuş gibi daha derin bir nefes çekti içine. "Güzel bir sevişmenin sonunda kadınlar her şeyi unutuyor."