Gözleri boş evin seramik zemininden ayırıp, karşısındaki adama bakmayı reddediyordu. Her an akmak için bekleyen dolu gözlerini, karşısındaki soluk mavi gözlere dikmeyecek, bu zayıflığını göstermeyecekti.
Ne zaman bu kadar zayıf bir kız olmayı becermişti?!
Onca yaşadığı şeyleri arkasında bırakırken ağlamayı da aralarına sıkıştırarak, tarihin tozlu raflarının en derinliklerine göndermemiş miydi? Bunca yıl ağlamayı unutmuşken, nasıl olur da onun yüzünden bu hale gelebilmişti?
'Ağlama her gözyaşına ölürüm' diyen adam nasıl bu kadar ağlamasına neden olabilirdi ki?
Boş evde saatlerdir, hiç konuşmadan geçmişi düşünerek oturdu. Az değil 7 yılı gerisinde bırakmıştı. Umutları, hayalleri, geleceği, kalbi..
Altında bacaklarını sımsıkı saran pantolon ve üzerinde kalçasına kadar inen t-shirte rağmen kendini çırılçıplak hissediyordu. Bundan sonra hep böyle mi hissedecekti; cevabını bilmeden oturmaya devam etti.
Gözlerini yumup başını kaldırarak yaslandığı duvara dayadı. Karşısındaki duvara yaslanmış adamın soluk mavi gözleri ile kendisine baktığının bilinciyle konuşmaya başladı.
"Bazı erkekler güzel bir sevişmenin sonunda kadınların yaşadığı en iğrenç şeyi bile unutacağını sanıyor. Ne acı değil mi? Bunları onlara biz hissettiriyoruz." Gözlerini açmayıp sımsıkı yummaya devam ederken, acı bir gülümseme belirdi yüzünde, akan iki damla gözyaşıyla. Gözlerini açıp karşısındaki soluk mavi gözlere bakarak "Daha acısı ne biliyor musun?" dedi acı acı gülerken.
Soru dolu gözler kendisine bakarken, elleriyle gözyaşını sildi. Aldığı nefes kendisine yetmiyormuş gibi daha derin bir nefes çekti içine. "Güzel bir sevişmenin sonunda kadınlar her şeyi unutuyor."
❝Burası Karadeniz, burada hiçbir aşk mücadelesiz olmaz.❞
"Karadeniz'e eskiden Konuk Sevmez Deniz derlermiş," dedi. Sesindeki buz dağı yüreğimi titretti.
Bunu daha önce hiç duymamıştım. Demek hırçın dalgaların sahibi olan Karadeniz'e Konuk Sevmez Deniz diyorlardı. İlk kez duyduğum için olsa gerek garibime gitmişti. Ben de buraya gelen bir konuktum.
"Peki ya, öyle mi?" diye sorduğumda bakışlarımı usulca ona kaldırdım. "Burası gerçekten konuk sevmez mi?"
"Sevmez," dedi Kuzey net bir dille. "Alır, götürür, öldürür seni. Sen de elbet gideceksin buralardan, ait olduğun yere döneceksin. Buralar hiç konuk sevmez."
Bir düşman kapıyı çalar.
Elinde ölümle bekler.
İmkânsız bir aşk başlar.