"Siz iki kardeş biraz şeysiniz. Yani şey..." Kader bir türlü doğru kelimeyi bulamıyordu. "Farklı." Neyse ki karşısındaki genç adam en uygun kelimeyi bulmuştu. Ve Kadir devraldı bundan sonra konuşmayı. "Biz iki kardeş farklıyız. Siyah ve beyaz gibi tıpkı. Doğu ve batı gibi. Gece ve gündüz gibi. Güneş ve ay gibi. 'Güneş' ve 'Ay'. " Buruk bir şekilde gülümsedi ve öyle devam etti konuşmaya. "Tüm bu zıtlığımıza farklılığımıza rağmen tek bir ortak noktamız var aslında. Ne biliyor musunuz? Biz Güneş ve Ay ikimizde aynı şeye sevdalandık: Dünya'ya. Lakin ben Dünya'nın etrafında döndükçe Dünya hep onun etrafında döndü. Güneşin olduğu yerde ayın esamesi okunmaz zira. Dünyanın adaleti böyledir işte. Seven değil daima sevilen kazanır." Kader. Ne kadar çok etkiliyor insanı? Kimleri ne hale sokuyor hangi hallerde çıkarıyor karşımıza da biz farkına varamıyoruz. Ne kadar kaderden kaçmaya çalışırsak çalışalım attığımız her adım ona çıkıyor yine. Peki biz mi yönetiyoruz kaderimizi yoksa o mu bizi? Bu kitap yarım kalmış sevdaların, yıllarca verilemeyen hesapların, yorgun yüreklerin, boynu bükük hayallerin, yüreğinden yaralanmış umutların, yok hükmündeki rüyaların, daha doğmadan evvel başkaları tarafından kaderi çizilenlerin, acıların, yasakların, nefretlerin ve bütün bunlar içerisinde inadına kardelen misali açmaya çalışan aşkların hikayesi.