Evde kimsenin olmamasının verdiği cesaretle, üstümde banyo havlusu ve ıslak, dağınık saçlarla merdivenleri indim. Salona geçmek için ilerlediğim koridorda tam köşeyi dönmüştüm ki; kumral, yeşil gözlü, fiziği diğer erkekleri imrendirecek kadar kusursuz gözüken bir çocuk karşımda dikiliyordu.
Bacaklarım Van depremindeki şiddetin 10 katı titrerken karşımdaki çocuğa odaklanmıştım. O kadar, o kadar sert bakıyordu ki… Hiç bu kadar duyguyu bir arada barındırabilen bir çift yeşil göz görmemiştim. Yeşilin en mükemmel tonundaki gözler, bir tek olumlu duygu bile barındırmıyordu. Gözleri çok şey haykırıyordu, çok şey anlatmaya çalışıyordu. Belki öfke, hırs, nefret, kin, acı… Ama asla şefkat yoktu, buna emindim. Çok güçlü bir görünümü vardı ama dikkatli bakınca aslında sevgiye susuz kalmış acınacak biri gibiydi. Bakışlarının yoğunluğu altında sertçe yutkundum. Ellerimle havlunun iki kenarından sıkı sıkı tutarken bir adım geriledim.
“Hırsıız!” diye bağırdıktan sonra arkamı dönüp koşmaya başlayacaktım ki, üstümü bir kez süzdü.
“İmdaat, sapık bırak kolumu!” diye bağırdığımda kolumu daha çok sıkıp –eminim moraracak- işaret parmağımı dudağımın üstüne yerleştirip “Şşş, sakin ol.” Dedi
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi.
Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi.
Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi?
İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri.
Mumlar üfledim, dilekler diledim.
Kayan her yıldızda adını sayıkladı dilim.
Ve o bana doğru tek bir adım geldiğinde
Ben hiç gitmesin diye bütün yolları denedim.
🏀
"Doruk?" dedim heyecanla. Bakışları yüzümde oyalanmaya devam ettikçe duramadım yerimde. Bir şey söyleyecekti. Bir şey söylemek için buradaydı. "Kaptın mı formayı?"
"Feza," dedi ve seri adımlarla ona doğru ilerlediğim sırada o da birkaç adım yaklaştı bana. Sadece ismimi söylemişti ama heyecanını yansıtması için bu yeterliydi. Devam etmesini beklerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Kaptık formayı."