Evde kimsenin olmamasının verdiği cesaretle, üstümde banyo havlusu ve ıslak, dağınık saçlarla merdivenleri indim. Salona geçmek için ilerlediğim koridorda tam köşeyi dönmüştüm ki; kumral, yeşil gözlü, fiziği diğer erkekleri imrendirecek kadar kusursuz gözüken bir çocuk karşımda dikiliyordu.
Bacaklarım Van depremindeki şiddetin 10 katı titrerken karşımdaki çocuğa odaklanmıştım. O kadar, o kadar sert bakıyordu ki… Hiç bu kadar duyguyu bir arada barındırabilen bir çift yeşil göz görmemiştim. Yeşilin en mükemmel tonundaki gözler, bir tek olumlu duygu bile barındırmıyordu. Gözleri çok şey haykırıyordu, çok şey anlatmaya çalışıyordu. Belki öfke, hırs, nefret, kin, acı… Ama asla şefkat yoktu, buna emindim. Çok güçlü bir görünümü vardı ama dikkatli bakınca aslında sevgiye susuz kalmış acınacak biri gibiydi. Bakışlarının yoğunluğu altında sertçe yutkundum. Ellerimle havlunun iki kenarından sıkı sıkı tutarken bir adım geriledim.
“Hırsıız!” diye bağırdıktan sonra arkamı dönüp koşmaya başlayacaktım ki, üstümü bir kez süzdü.
“İmdaat, sapık bırak kolumu!” diye bağırdığımda kolumu daha çok sıkıp –eminim moraracak- işaret parmağımı dudağımın üstüne yerleştirip “Şşş, sakin ol.” Dedi
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır.
Duru amacına ulaşır fakat bilmediği şey ise seçtiği adamın karanlık dünyasıdır.