Ben onun bildiği kızlardan değildim. Bak valla cidden olmak isterdim, gerçekten tüm kalbimle isterdim. Olamadım! Kendime yakışanı yapıp, acımı dindirmek için intikam bile alamadım! Sadece gerisin geri dönüp onu kalbimden terk ettiğimi hatırlıyorum. Onu sevmekten vazgeçtiğimi, onun için neler feda ettiğimi hatırlıyorum. "Ve Bora’yı gördüm. Bir köşede sinmiş gözleri sadece gözlerime kilitlenmiş şekilde uzaktan bana bakıyordu. Çok net anlayamıyordum, fakat af diler gibiydi. Sanki pişman gibi, sanki beni yanına çağırır gibiydi. Ayaklarım gitmek istedi ona, sonra kalbim. Ama artık her şey için çok geçti. Onu sevmek için, ona dokunmak, o bayıldığım mis kokusunu kocaman sarılıp içime çekmek için. Onu o kadar çok affetmiştim ki, artık affetmek için bile çok geçti.” Siz beyaz atlı prenslerinizi ararken, ben kendimi beyaz atlı dümbelekle el ele buldum. Hem de ne dümbelek! Sevdim mi? Hala bile itiraf edemiyorum kendime aslında. Ama saat 03.00 sularında kendimi tuvaletin kapısında yana yakıla, ağzımdan salyalarım akarken bulduğumu çok net hatırlıyorum. O gece sabaha kadar anırarak ağladığımı, ve onun tüm bunlara değmeyeceğini bilerek hem de! Kendimi biliyorum. Ama tuvaletin kapısı neydi? Benim zorum neydi? Gizlice tuvalette buluşmak ve terk edilmek ne içindi? Hadi gelin dürüst olalım, kaçınız tuvalette terk edildiniz? Kaçınız kıçınıza 6 sene içinde bu kadar sağlam kazıklar yediniz?All Rights Reserved
1 part