Sene 1914. Avrupa yıllarca süren gerginliğin sonucunda patlama noktasına gelmiştir. Silah kuşanabilen herkes, ülke sınırlarındaki karakollarda büyük bir gerginlik ile bekliyordu. Moskova'nın asker postallarıyla yankılanan büyük sokaklarından buz gibi rüzgarlar çıkıyor ve balkanlara kadar ulaşıyordu. Alman İmparatorluğunun, aç bir kartalın avını gözlediği gibi, gözlediği Alsas-loren'den, Osmanlı'nın hırsla gözlediği Kafkas topraklarına kadar, her yerde barut kokusu duyuluyordu. Barut... tek bir kıvılcımda bu barut tüm Avrupa ile birlikte kendini tüketecekti. İngiltere manş denizindeki gemileriyle Kıta Avrupa'sına tedirgin bakışlar atıyordu. Okyanus ötesindeki tahtında oturan Amerika, Avrupa'nın bu silahlanma hareketini gerginlikle gözlüyordu. Tek gözleyen Amerika değildi... Hayallerimizin ötesindeki bir krallık. Turuncu çorak topraklarında oturup bizi izliyorlardı, ilk ateşten ilk uçuşa kadar gözlediler. Soğuk çöllerinde, siyah gözleriyle bize baktılar. Bizi gözlediler. Bizi istediler...