Bukre'nin sırlarla dolu hayatı, uçakta üzerine kustuğu çocukla değişir.
"Aren'in odasının kapısını açacaktım, bu sefer başarabilirdim. Ürkek adımlarla kapıya yaklaştım, kapının soğuk demirini kavradım yavaşça yana çevirdim odaya girdim ben simsiyah bir oda beklerken karşıma sarı ve yeşilin en açık tonlarını gördüm, bunu beklemiyordum. Şaşkınca odaya bakmaya devam ettim çok eşya yoktu, odanın da büyük bir yatak yanında küçük bir şifonyer vardı, başka hiç bir şey yoktu. Ne yapacağımı bilemeden etrafa baktım, şifonyerin çekmecesinin ucunda bir resim görünüyordu. Merakıma yenik düşüp çekmeceyi açtım, sayamayacağım kadar çok resim vardı. Bu resimlerdeki bendim, kaşlarımı çattım, yukarıdan bir resim düştü Kafamı kaldırdım tavanda da bir sürü resim vardı, bunlar bendim! Burada ne oluyor du?
Çekmeyi sertçe kapattım, yere bir mektup düştü, üzerinde el yazısıyla
"BUKRE'ME yazıyordu. Mektubu açıp bir göz gezdirdim, içinde bir tek kırmızı kalemle"
"ARENE ASLA GÜVENME" yazıyordu.
'Sinan GÜRSOY'
Babam hayatta mıydı?
Kapı çaldığında sofraya son tabakları yerleştirmekle meşguldum. Gülsüm teyze eli hamurlu olduğu için kapıyı açmamı istediğinde kapıya ilerledim.
Kapıyı açtığında uzun boylu sayılabilecek, üstünde jandarma forması olan, dik duruşlu ve oldukça sert mizaçlı bir adam karşıladı beni. Kim olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Sert bakışları bir an gözlerime değsede hemen çevirdi bakışlarını önüne.
"Buyrun?" dedim çekingen bir sesle.
Bakışları yerdeyken, "Sen kimsin?" diye sorduğunda, yanıtladım.
"Feyza ben. Yeni kiracı."
"İyi, hayırlı olsun," dedi tekdüze bir sesle.
"Sağolunda, siz kimsiniz?" diye sormayı akıl ettim sonunda.
"Bende Eyüp, ev sahibi. Şu an sizin durduğunuz dairede yaşıyorum."
Harika, adamı kendi evine almak yerine hesap mı soruyordum cidden!