Omzumdaki kolunun ağırlığı, denizin medcezirlerinden oluşan dalga sesleri, güneşin güzel parıltıları, rüzgarın uğultusu, martıların minicik bir simit parçası için tur attığı manzara bu anın hiç bitmemesini dilettirdi bana.
O kadar güzeldi ki, bir an hiç bir derdimin tasamın olmadığını hissetdirmişti.
Rüzgarın hafif hafif estirdiği kömür karası saçlarımın arasına uzandı. Öyle derin çektiki içine, üzerimde bana ait gram koku kalmadığını düşündürdü, aynı zamanda da oldukça güvende hissettirmişti.
'Hiç bitmesin.' Benden izinsiz çalışan dilim ve çene kaslarına lanet okudum bir kez daha.
Yüzünü boynumdan kaldırmayarak benimkinin bir benzeri olan cevabını verdi.
Ama her güzel şey gibi, bunu da bir sonu vardı. Aynı şuan yağmurun yağması gibi... Güneş sönmüş, martılar uzaklaşmış, rüzgarın uğultusu yerine daha gürültülü ve üşüme hissi verecek ufak bir fırtına almıştı yerini.
Tanrı'dan ne dilesem elimden alıyordum. Bir emin olduğum diğer konu ise, o'nu da elimden alacağıydı.
07.08.2015
"Ama bilmelisin; Sarraf tüm değerli taşları satar, bir tek Yakut'u kendine saklar."
-
Birbirimizi severek gururumuzu yitirdik, ihtiraslarımızın esiri olduğumuz yerde aklımızı ve korkup uzaklaştığımızda bağımızı yitirdik.
Geri döndük, kazanacağımızı sandığımız her an kaybederek inancımızı yitirdik.
Birbirimizi yitirdik.
Kendimizi bitirdik.
Ve geriye, birkaç hatıradan başka hiçbir şey kalmadı; ama onları da anımsayamıyoruz.
Çünkü çok sevip de yine yenilmekten korkuyoruz.
Fakat onsuz bir savaşın galibi olmak fazlasıyla vahim,
bu yüzden onu sevmek-
Unutmamam gerekli; birbirimizi severek gururumuzu yitirdik, ihtiraslarımızın esiri olduğumuz yerde aklımızı...