Adımlarımı hızlandırırken düşündüğüm tek şey şu lanet yerden kurtulup kendimi nehrin serin sularına bırakmaktı. Ya da orada kaybolmak diyelim. Arkamdan gelen bağırtıları duymamak için ellerimi kulaklarıma kalkan yapmıştım. Ne kadar duymazsam o kadar söylenmemiş sayıyordum kendimce. Koşar adımlarla devam edip nehri gördüğümde ayaklarıma yavaşlamaları için emir verdim. Yavaşça üzerimdeki siyah tişörtü sıyırıp karnımdaki morluğa dokundum. Serin suyun buna da iyi geleceğini düşünüyordum. Benliğime olduğu gibi. Tişörtü çıkarıp nehrin kenarındaki ot topluluğunun üzerine bıraktım. Ardından pantolonumu ve ayakkabılarımı. Parmak uçlarımı suya değdirip ani bir hızla geri çektim. Fakat alışmam gerekiyordu. Böyle yavaşça olacak gibi değildi. O yüzden sabırsızca kendimi nehrin mavi-yeşil kollarına bıraktım. Ama bir terslik vardı değil mi? Neden yukarı çıkamıyordum? Neden ayaklarımı her çırptığımda karnımda oluşan sancı yüzünden çırpınmayı erteliyordum? Bir dakika... İstediğim bu değil miydi zaten?