...🍂"Evet! Öküz gibi içeri dalmanın sebebi ne? Hayret; bu sefer öküzlük bende değil, sende!" Bu ne demek şimdi? Sanki daha önce karşılaştık?
"Anlamadım,"
"Beş dakikan var, sana vereceğim sadece beş dakika var." koltuktan kalkıp, yavaş adımlarla masanın dibine geçti. Bir metre falan vardı aramızda. Şimdi ne diyecektim? Konuşmaya nasıl başlayayım?
"Üç dakikan kaldı," onun böyle söylemesi ve yavaş adımlarla bana yaklaşması, beni telaşlandırmış ve söyleyeceklerimi de unutturmuştu. Nasıl söylemeliydim? Nasıl başlamam gerek? Nasıl? Nasıl?
"Son otuz saniyen!" Yeşil ile mavi arasında tutkulu bi savaşa giren gözleri karşısında nutkum tutuldu.
"Kahramanım olur musun?" Ve bir anda konuya girmiştim. Ne dediğimin farkında bile değildim. Önce hiçbir şey anlamamıştı. Daha sonra hiçbir şey anlamamış surat ifadesinin yerini alaylı bir gülümseme aldı,
"Kahramanın olmamı mı istiyorsun?"🍂...
"Aklına pek güvenme yani Alaeddin, bir güzelin gülüşüne bakar yitirmen"
Diyen Orhan'a baktı Alaeddin...
Etrafı kasıp kavuran Moğol, gözünü bu defa da Türk'ün son sığınağı, bel kemiği olan iki güçlü türk beyliğine dikti.
Bizans Türk'ü Anadolu'dan atmak için son çırpınışları verir.
Bunca hengamenin içinde yeşerecek bir sevda ayakta kalabilecek mi?
Pusat bileğin, sevda yüreğin harcıdır. AlGon o harç ile sevdalarına yıkılmaz duvarlar kurabilecek mi?
Hadi o zaman başlayalım ve görelim🤎