izmir’den New York’a gitmek üzere yola çıkan bir yolcu gemisindeki on üç kişi…
Onların kimi eğlenceli, kimi hüzünlü hikâyeleri. Birbirleriyle olan karmaşık ilişkileri.
Sıradan zannedilen hayatlarındaki heyecanları ve hezeyanları. Sıradışı görünen fıtratlarındaki duygudaşlıkları ve ruhdaşlıkları.
Geçmişle sırlanmış aynalardaki hesaplaşmaları.
Geçmişlerinden arınıp yazgılarını değiştirmeye çalışmaları.
Yahut yazgılarına razı olup tevekküle sığınmaları…
Bu kırk odalı, kırk kapılı romanda, yazar birbirinden farklı insan portrelerine yer veriyor, onların saklamak istedikleri ağulu yaralarının kabuğunu kaldırıyor, kendilerinin bile bilmediği sırlarını okuyucuya fısıldıyor. Yolcuların seyahat boyunca düğüm düğüm olmuş hikâyelerini ilmek ilmek çözerken, hem insan ruhunun puslu haritalarını irdeliyor, hem de bize yaşadığımız hiçbir olayın aslında tesadüfi olmadığını gösteriyor.
Tesadüf bildiklerimizin tesadüfi olmadığını…
Miray sırların, yaşamın ve ölümün kilit noktası olan o kişi. Her şeyin başlangıcı ve belki de her şeyin sonu.
🗝️
6 yaşında ailesi tarafından terk edilen Miray, yıllar sonra babasıyla karşılıyor ve böylelikle hayatında yüzleşmeye belki de hiç hazır olmadığı şeylerle yüzleşiyor. Miray, çok büyük bir oyunun döndüğünün farkında fakat o, oynamayı red ediyor. Yöneticiyi arıyor. Yönetici ise planını gerçekleştirdığinde, asıl yıkım ve oyunun o zaman başlayacağının farkında değil. Çünkü Miray, yalnız değil. En yalnız kaldığını sandığı anda bile.
❝Çığlıklarını duyuyorum. Yardımım için yardımın gerek, Kimsesiz.❞
.
.
.
.
Her okuyucuya hitap etmeyebilir.