Bu sana son yazışım. Buradan çekip gitmek istediğimi biliyorsun. Olanlardan sonra bu şehirde benim için yaşanacak güzel bir anı kalmadı. Çimlerde yatıp kuzey yıldızını izlediğimiz gün konuştuklarımızı hatırlıyor musun? Buna izin vermeyeceğini söylemiştin. Senden izin almıyorum. Seni sevdiğimi biliyorsun. Eğer bana biraz değer verdiysen sırrımın sende güvende olacağına eminim. Beni soran olursa hiç haber almadın. Sonraki hayatımızda görüşmek üzere, hoşça kal. – ASEL’İN Bir iki üç dört.. Kaç kere okuduğumu sayamamıştım. Elimde bir parça notla öylece duruyordum. Yedi yıl önce yazılmış bir notla. Okudukça sanki yıllardır unutmaya çalıştığım her şeyi yeniden yaşıyordum. Her bir kelime, her bir satır kaçtığım hayatın birer parçası gibiydi. Beş satırlık bir not birinin aklıyla bu kadar oynayabilir miydi? Hayır, aklımla oynaması için değil, beni kendime getirmesi için ellerim arasındaydı. Kağıt parçasına karaladığım bu çalakalem notu sahibine bile teslim edememiştim oysaki. Kaçmıştım ve bunu arkama bile bakmadan yapmıştım. Bencillikti. On yedi yaşındaki küçük, vurdumduymaz bir kızın yapacağı türden bir bencillik. Şimdi ise arkama bile bakmadan kaçtığım harabeye, yedi yıl sonra kendi isteğimle geri dönüyordum. Elimdeki yıpranmış notun verdiği güçle yeniden eski hayatıma adım atacaktım. Elim kapı ziline gitti. Zil o bilindik sesle çaldığında tüylerim diken diken olmuştu. Sakin olmalıydım. Yedi yıl beni değiştirmişti, artık o eski çocuk değildim. Düşünecek çok şeyim olmuştu. Buraya dönüşümün bir nedeni vardı ve hedeflerime ulaşma konusunda belki de ilk defa bu kadar kararlıydım. Düşüncelerimin arasından ince, kibar bir sesle sıyrıldım: “Merhaba, Toker malikanesine hoş geldiniz.”All Rights Reserved