Ağlamak isteyen ağlayabilir
Gülmek isteyen de gülebilir
Hatta katılarak gülebilir
Sevmek isteyen sevebilir
İstemeyen içine kapanabilir
İsteyen bir martının kanadına binip kısacık hayatına bakabilir tepeden
İsteyen başarabilir ne istiyorsa
İsteyen acılarına saklanabilir
Sendeler gibi hayatın uçurumunda ne tarafa gideceğini bilmez bir uyur bir uyanır yıllar yılları kovalarken
Seçim ne olursa olsun sonuçta bir insan oluverir,tohumu insan rahmine serpildiği günden başlayarak,adına hayat denen şeyi yaşar.
Ağlayarak başladığı hayatında sözün bittiği yere gelinceye kadar ,Yaradanının kendine hazırladığı planı bulmaya çalışır insanoğlu.
Elinizdeki kitap,kendine gelen işaretleri izleyerek ,o büyük plandaki kendi rolünü bulan BİR Demet insanın Gerçek yaşam öyküsüdür.
Elinizdeki kitap bir Mucize öyküsüdür.
Tesadüflere inanmayı bırakınca oluveren,
Bir Demet Mucizedir..
Suikasti yapacağı yer üst kıdemde bir askeri karargahtı ve orası en iyi eğitilmiş askerleri barındırıyordu. Ve araştırdıklarına göre General'in kızı Âmine'yi parmak izi almadan içeri alıyorlardı. Çarşaf ve maskeyle kendini kamufle edebilirdi genç kadın. Askeriyede Âmine'yi daha önce görmüşlerdi. İki santimlik bir boy farkı dahi olsa bunu fark ederlerdi. Âmine ondan 5 cm daha uzundu ve bu yüzden boyu ona yakın olsun diye altı dolgu topuklu spor ayakkabı giymişti.
Üzerinde ki çarşaf bol olduğu için ondan daha zayıf olduğu belli olmuyordu. Mavi gözlerine Âmine'nin bal rengi gözlerini lensle taklid edince herşey tamamdı. Bilerek onu seçmişlerdi. Bir karargâha girip oranın en yetkili General'ini öldürmek ancak onun altından kalkabileceği bir görevdi. Ve bunu başaracaktı! Bugün örgütlerinin kabusu General Hamid Aladağ ölecekti!
Üstelik bunu öz kızı Âmine Aladağ yapacaktı.
En azından herkes böyle bilecekti...
🗝️
Burası Hemsâye Adası'ydı.
Dört tarafı denizle kaplı, içi huzur dolu bir kara parçası. Sanki burası dünya da temiz kalmış tek yerdi. Hâlâ insanlar düşenin üzerine basıp geçmek yerine birbirleriyle yardımlaşırdı, hoşgörü vardı mesela hangi dine, ırka, yahut giyimde olduğuna karışmıyorlardı burda insanlar. Birlikte huzur içinde yaşayıp gidiyorlardı.
Aylardan Temmuz'du. Hemsâye'nin çiçek açtığı en göz kamaştırıcı zamanlarındanlardı. Çiçekler takmış bir gelini andırıyordu Huzurun Adası. Rengarenk eski usül boyanmış evlerin balkonlarına tırmanıyordu Begonvil çiçekleri. Yanından yürüdüğü ahşap konağın duvarlarını saran asmanın yapraklarını toplayıp hasır sepetine biriktiriyordu bir genç kız. Şimdi bu nadir kalmış temiz beldeye kendi karalarını çalmaya planlıyordu kara ruhlar. Elbette ki onlara set vuracak kahramanlar mevcuttu. İşte serüven böyle başlayacaktı.