"Poyraz!"diye bağırdım, karanlık, boş sokakta.
Sesim boş sokağı inletmişti fakat, Poyraz yoktu. O pislik bana başka bir yerin adresini vermişti ve eğer ben şuan elim kolum bağlı, hiçbir şey yapamıyordum. Ve şuan Poyraz ölmek üzere olabilirdi. Uzun, ıssız sokakta koşmaya başladım.
Bir süre sonra tükendim ve yavaşladım. Dizlerim artık tutmuyordu. Birden yere çöktüm ve ağlamaya başladım. Çıldırmak üzereydim. Üç gündür Poyraz' ı arıyordum ve artık tükenmiştim. Elimdeki telefonu fırlattım ve ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya devam ettim. Gözyaşlarımın haddi hesabı yoktu. Birden bir inleme sesi duydum ve sustum. Çok güçsüz bir inlemeydi. Yerden hızlıca kalktım ve sesi takip ederek büyük siyah bir duvarın önüne geldim. Duvarın diğer tarafından ses geliyordu. Duvarın diğer tarafına geçtim ve duvara dayanmaya çalışan Poyraz' ı gördüm.
"Poyraz!" diye çığlık attım. Koşarak yanına geldim ve elimi şah damarına koydum. Gerçekten nabzı çok yavaştı. Yerde kan vardı ve tşörtünden akıyordu! Elimi karnına koydum ve bastırdım. Elim kandan kıpkırmızı olmuştu. Üzerimdeki gömleği çıkartıp kana bastırdım. Beyaz gömleğim kıpkırmızı olmuştu. Poyraz' ın yüzünü ellerimle kavradım ve ona "Yardım çağıracağım, lütfen dayan." diyerek yere fırlattığım telefona koştum. Elime aldım ve açtım. Camı çok kötü kırılmıştı. Ama şuan bunun derdini yapamazdım. Çabucak ambulansı arayıp, Poyraz' ın yanına koşturdum.
"Ne olur dayan, yardım geliyor. Poyraz bırakma beni! Sana ihtiyacım var Baş belası!"
Hayata dair hatırladığım ilk andaydım.
Yine aynı evin bahçesinde eli yüzü toprak içinde kalmış ben ve karşımda onun ne kadar zaman geçerse geçsin çözemeyeceğim bakışları.
"Dönmüşsün."
İki yıl sonra karşımda onu böyle görmek her şey tamamlandı hissi vermişti.
Ya da her şey asıl şimdi yarımdı ve yeni başlıyordu.
"Döndüm."