Akıyordu zaman. Hiç durmadan, dinlenmeden, yorulmadan daima akıyordu. Sormuyordu insanları hiç. Yoruyordu ama durmuyordu işte. Yaşlanıyordu insanlar. Her geçen gün daha da hızlanıyordu sanki zaman. Peki hiç pes etmeyecek miydi? Hayır. Gün gelecek o da bırakacaktı her şeyi. Tıpkı yıllarca zamanla yarışmış Ülkü gibi. O artık bırakmıştı yarışı. Çok yorulmuştu çünkü. Zaman ondan çok değerli bir şeyi çalmıştı. Annesini. Annesi yaşıyordu. Ama yalnızca bedenen. Yoktu sanki hiç ruhu. O da bir zamanlar bu yarıştaydı. Umutla parlıyordu gözleri. Ta ki zaman ondan ruhunu, umudunu alana kadar... Ülkü daha 17 yaşında bir kızdı. Ve felçli annesine bakmak için her gün farklı işte çalışırdı. Sorardı kendine "Güneş benim de üzerime doğacak mı?" diye. Peki sen merak ediyor musun bu sorunun cevabın? Ülkü'nün hayatına bir ışık tutmaya yaşadıklarını paylaşıp acısını azaltmaya ne dersin?