"Geçmiş zamanlarda, çok çok uzak diyarlarda 6 küçük domuzcuk, birde bu domuzcukları korumaya çalışan bir tane çoban köpeği Çisem varmış," diye başladığım saçma masalım, Çisem'in enseme bir şaplak geçirmesiyle bölündü. "Ben niye köpeğim lan?" Elini kıvırıp yorganın içine soktum bende. "Ya kes be, masal öyle. Sus ve dinle." Dediğimde sinir olsa da kapadı çenesini ve kafasını Selenay'ın bacağındaki yastığa koymaya devam etti. "Bu domuzcuklar ve çoban köpeği, bir gün bir karar almışlar. Kendilerine tuğlalardan bir apartman yapmışlar ve kendi dairelerini istedikleri gibi döşemişler. Sonra bir gün, bu domuzcukların ve köpeğin apartmanının en alt katına, yaşlı bir kadın kurt yerleşmiş. Bu kurt, o kadar hırçın ve sinsiymiş ki, eline geçse bizim salak domuzcukları ve köpeği kızartır Nutella'ya bandırarak yermiş. Zaman geçmiş, domuzcukların ve köpeğin sinsi kurda işi düşmüş. Kurt, domuzcuklar evine geldiğinde 'Fırsat bu fırsat' diyerek domuzcuklara saldırmaya çalışmış ama o da ne? Çoban köpeği Çisem kurdun üzerine atlamış. Ardından beyaz bir ışığın yanında tavalı bir domuzcuk görmüş sinsi kurt, tavalı domuzcuğun yanında 'bokumu ye' şarkısını söyleyen hiperaktif, iki sarı çiyan domuzcuk, bir 'Lee min ho' tezahüratı yapan ve onları susturmaya çalışan domuzcuk Yenilmezler pozu veriyormuş... Sonunda çoban köpeği Çisem kurdun yüzüne tükürmüş ve kurdu parçalamış. Son." Diyerek ürkütücü bir sesle bitirdim masalı. Hepsi donuk bir suratla bana bakıyordu. "Bu neydi şimdi?" Deyip 'hepinizden tiksiniyorum' suratı yaptı Selenay. "Bende ciddi ciddi dinliyorum ulan, bunun beyni kabarmış kek olmuş iyice." Dedi Özge ve kafama yastık attı. Oldukça gerçekçi bir masal olmasına rağmen...