Denizler fırtınaların çürük izlerini üstünde taşımasına rağmen dalgalarını kurak kıyıya vuruyorsa yorulup, pes etmek ne haddimize! Eğer denizi altüst eden her dalganın ardından diğerinin yerini aratmayacak yeni bir dalga gelip oranın bir kaos ortamı olmasına neden oluyorsa, hiç şüphesiz dipteki kocaman bir kayanın altına saklanıp etrafın durulmasını beklemek belki de en acısız kaçış yoludur. Şüphesiz ki kimse o kocaman kayanın altında binlerce, nefes alıp nabzı atan fakat yaşam sevincini kaybeden gaddar bedenlerin üstüne çöken fırtınaları sorgulama ihtiyacı duymaz. Çünkü her şeyin sadece denizin üstünde gerçekleştiğine inanırlar. Bilmiyorlar ki fırtına sadece kanlı denizin üstünde vücut bulmaz, diplerde kayaların hemen yanında tahmin bile edemeyeceğimiz hadiseler vardır. İşte onun hayatının bir bölümü denizin dışında sadece azgın dalgaları izlemekle geçti. Ardından gözlerini açtığında kendini hiç bilmediği bir okyanusun derinliklerindeki devasa kayanın tam da altında buldu. Fırtınanın dinip yüzeye çıkacağı günü sabırla bekledi. O kayanın altında kendine yeni ahbaplar buldu. Bu sırada denizin üstündeki fırtına dindi. Ve işte beklediği an... Yüzünde acı bir gülümsemeyle su üstüne çıkıp dalgalar yaratmaya başladı. Giderek büyüyordu su üstündeki etkisi. Sonra düşlediği zaman gelip kapısının uğursuz melodisini çaldı. Bütün bedeninde bu ses yankılandı. Ve tusunamiye sebep olan bendeni büyük bir uğultuyla, sonsuzlukta, beraberinde götürdüğü kayayla kayboldu... 26 Aralık 2015 tarihinde başlanmıştır.