Belki de biz hataydık,bizim ilişkimiz başından beri hataydı,bilmiyorum...
Usulca elini tuttum,ilk defa elini tutuyormuşum gibi bir heyecan oluştu içimde.Usulca,onu uyandırmadan kolunu hafifçe yukarı kaldırdım ve kalbime götürdüm,kalbim,imkanı olsaydı dışarıdan atabilecekmiş gibi güm güm atmaya başladı...
İşte o an anladım,biz kesinlikle hata değildik,
Biz aşk'ın ta kendisiydik...
....
Ben sevdim seni,nedensiz,sorgusuz,sualsiz...
Ve ben,hiç pişman değilim!
PIŞMAN DEĞİLİM!
Bu hikaye,o normal aşk hikayelerinden çok uzak bir hikaye.
Aşk'ın daha çok toz pembe taraflarını göstermek yerine,karanlık,siyah,acı dolu taraflarını gösteren bir hikaye.
Acı dolu bir hikaye,hiç mutluluk tatmayan bir aşk..
Gözyaşlarının hiç kurumadığı bir hikaye.
Hayatlarına sürekli birileri giriyor ve,çok acı bir şekilde kaybediyorlar en yakınlarını...
Bunun en büyük kanıtı biricik kızları Ateş'i kaybetmeleri oldu...
Aşk suçtu.
Senin olmayan birisi için beslediğin duygular bir cellat gibi dikilirdi karşına. Sonra kollarına iki asker girerdi, o askerler başını bir kütüğün üstüne bastırırken boynuna inecek baltayı büyük bir sabırla beklerdi insan beklerdi ki, cellat alacak onun kellesini.
Ama o balta inmeden önce, dururdu zaman. Sabır kanatırdı insanın her bir zerresini, bir işkenceden farksız akardı saniyeler, bir sudan sessiz, bir dalgadan daha hırçın.
Aşk cellatı, ve o balta aşkın ellerinden inerdi insanın boynuna. Sevda cehennemdi, seni sevemeyen birinin aşkı ateşdi.
Kendi kalbini yakan, kendi kanını akıtan bir kılıçtı. İnsan nasıl saplardı kendi sırtına bıçağı?
İnsan ancak aşık olsa ihanet ederdi kendisine.
Aşk ihanetdi, aşk en büyük oyun ve insanın kendine yaptığı ihanetdi.
O Yavuz Payidar'dı, kendine en büyük ihaneti yapmış sırtına bir bıçak saplamış, boynunu bir cellatın önüne uzatmıştı.
O Payidar'dı, sevdalanmıştı.
Ve sevda, onun ihanetiydi.