"Gitmek mi istiyorsun?" diye sordu.
"Evet," dedim.
"Gözlerime bak," dedi. Baktım. Ve saatler sonra bakışlarında ilk kez, ufacık bir ihtimalle cebelleşen şüpheyi gördüm.
"Ben sana her şeyimsin dedim. Ama sen hiçbir şeyimmişsin."
Artık yapabilecek hiçbir şey kalmamıştı. Yolun sonu burasıydı ve o ne yaparsa yapsın, gidişime engel olamayacaktı. Saatler içinde çökmüştü güzel yüzü. Bomboştu karanlık gözleri. Bana öyle bir bakıyordu ki, sanki bıçağı kalbine saplamışım da geri çekmek bilmemişim gibi.
"Bu bir son değil," dedi sadece benim duyabileceğim bir sesle. "Gideceksin ve ne yazık ki ben seni bırakmayacağım. Daha önce de söylediğim gibi, istersen dünyanın öbür ucuna git, yine de bulurum seni. Ama eğer seni bulduğumda, bir şeylere mecbur kalmadığını anlarsam, ikimize de geçmiş olsun. Eğer ki gerçekten benden intikam almışsan..." Gözlerine uzun uzun bakmak, dakikalarca nefes tutmakla eş değerdi. "Dua et ki Allah seni karşıma çıkarmasın."
Sertçe gözlerime baktı, gözlerinin karardığını görebiliyordum. Aynı sertlikte parmağını içime kaydırdı. Kontrolümü yitiriyordum. Bilinçsizce çığlıklarımı serbest bıraktım. Bir parmağını daha içime kaydırdığında "Sesini adımı haykırmak için kullan güzelim." dedi yoğun sesiyle. Kendini kontrol etmeye çalışıyordu.
Aldığım yoğun zevkte boğuluyordum resmen. Sona yaklaştığımı titremeye başlayan her uzvumda hissediyordum. İki elimide aşağıya indirip bileğini kavradım. Gözlerini yüzüme çevirdi dolgun dudakları kıvrılmıştı. "Lütfen." dedim, "Dayanamıyorum."
Arsız gözlerini yavaşça üzerimde gezdirdi ve parmaklarını yeniden bu defa daha da sert oynatmaya başladı. Ardından diğer eliyle bileklerimi kavrayıp yukarıya doğru kaldırdı, altında kıvranıyordum resmen. "Dayanaman gerekecek güzelim." dedi, yüzünde şeytani bir ifade vardı.