Tren seslerini oldum olası sevmemişti. Onun aksine oğlu , hep tren istasyonlarına yakın bir evleri olsun istemişti. Bu isteğini bilerek gerçekleştirmemesi şimdi canını yakıyordu.
Okunan dualar bitmiş , baş sağlıkları gibi lüzumsuz sözler söylenmiş şimdi sırada oğluyla yüzleşmek kalmıştı.
" Özür dilerim," diyerek anlamlı bir giriş yaptığını düşündü. " Sana inanmadığım saniyeler için , kendi isteklerimi senin isteklerinin önüne koyduğum için, seni o hastaneye yatırdığım için." Boğazı düğümleniyor konuşması zor bir hal alıyordu. " Senin gözünde kötü bir baba imajı çizdim, biliyorum. Affet beni. Bağışla. Annen gittiğinde , yapamam diye düşünmüştüm. Sana baktığımda onu düşünüp
kötü olacağımı düşünmüştüm fakat seni elime verip ' oğluna merhaba de ' dediklerinde hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyordum oğlum. Sen benim... sahip olabileceğim en güzel , mükemmel şeysin.Seni koruyamadığım için affet."
İçinden geçen daha bir çok şey varken sadece en basit en sıradan cümleleri kullandığının farkındaydı. Ne fark eder ki diye düşündü , Tuğra hep onu sevmeyen bir babası olduğunu düşünerek öldü. Göz yaşlarını tutmaktan çekinmiyor , sicim sicim akmasına izin veriyordu.
Tren istasyonları yakında bir ormanlığın içindeydi mezarı , belki yaşarken yapamadım ama huzurlu bir uyku uyuman için elimden gelenin fazlası yapmaya hazırım diye düşündü.
(Tamamlandı)
26 yıl önce karışan hayatlar.
Ailesinin göz bebeği Naz ve ailesini kabul etmeyen Almiranın hikayesi.
Arslanların prenses kızı Naz aslında Biolojik kızları değilse neler olur?
Peki güçlü savcı Naz Arslan bu gerçeği kabul edecek mi?
Almiranın yıllar önce öğrendiği gerçek ortaya çıkmışdır.
Peki şimdi iki genç kız ne yapacak?
Naz canından çok sevdiği abilerinden ayrıla bilecek mi?
Böyle bir şeyi bu iki aileye kim yapmış ola bilir ki?
Tesadüf mü yoksa intikam oyunu mu?