nesi gibi savrulan gemimiz, takip ettiği rotayı kaybetti. Bu arada dümen de kırılınca, rüzgar ile denizin pençesine düştük. Hepimiz geminin kaptan kamarasına sığınmış, dua ederek ölümü bekliyorduk. Böylelikle saatler geçti. Öyleye doğru rüzgar dindi ve fırtına başladığı gibi apansız sona erdi. Hepimiz güverteye fırladık. Çarşaf gibi düz ve berrak bir denizin üerinde yol alan gemimiz, güzel bir mercan adasına yaklaşıyordu. Pusula ve harita sayesinde Tahiti’nin kuzeydoğusunda bulunan ve tehlikeli olarak adlandırılan Huamotu takım adaları civarında olduğumuzu anladık.
Tahitili kaptanımız Tiro, sakin deniz üzerinde yeşil bir çelengi andıran adaya baktıktan sonra bir küfür savurdu. Yüzü solmuştu. Ona neden canının sıkıldığını sordum. Cevap verdi:
Bu adaya yerliler, lânetlenmiş ada adını vermişlerdir. Polinezya’nın kötü ilâhları onu Tuamotu takım adalarından ayırarak, böyle her yerden uzak bir mevkie sürüklemişlerdi. Buraya senelerden beri insan ayağı basmamıştır.
Tiro, adanın tarihçes