Plansız yaşamalı insan. Her an ölüme yakınmış ve bir o kadar uzakmış gibi. Sanki sarılsan kemiklerini kıracak, sarılmasan ellerinden kayıp gidecek gibi sevmeli. Çayını her zaman ocakta tutmalı insan; gelmeyen sevgiliye inat. Gelmeyen sevgilinin yüreği buz fakat senin çayın hep sıcak...
Eski zamanlar da yaşasaydık keşke diyorum. Duyduklarıma özeniyorum hep. Sevdalın sana ne yaparsa yapsın onun yolundan vazgeçmemekmiş aşk. Bir fotoğrafı bile olmadan yüzünün her karesini ezberlemekmiş. İçtiği çaya kaç şeker attığını, kızdığında yüzünün aldığı ifadeyi bilmekmiş.
Fakat iyi hoşta, aşkın adını bilen aşkı nasıl yaşamaz; yaşayamaz? Nasıl sanallaşır bunca aşk? Gözlerine bakmaya doyamamak aynı zamanda kıyamamak gibi bir durumu bilip bir çift göz bulamayanlara var mıdır bir çare? Yoktur derttaşım, yoktur. Sabır, zaman diye diye çürüttük ömrümüzün baharlarını. Bu yaşlar çiçekler öpmek, sevgiliye doymak, çayların en güzellerini içmek için yok mudur? Öyleyse çay içecek birini bulmalı, koklayarak öpmek için bir sevgiliye ihtiyaç olmalı. Ah zaman...
Ne zaman gelecek benim mutlu zamanlarım?
-Kızımı al götür hem güzel hemde bakire
Ağzım açık ona bakarken yirmili yaşlarındaki adam yanındakine işaret verip beni aldılar evden çıkmadan önce o adamın borcun kapandı bir daha karşıma çıkma dediğini duydum.Beni siyah bir arabaya bindirdiler çığlık atıp yardım istiyordum o sırada adam arabaya binip çenemden sertçe tutup yüzüme tokat yapıştırmıştı
-Kes sesini o ağzını bir daha aç bakalım ne oluyor!!
Kafamı cama döndürüp sessizce ağlamaya başladım gözlerimi açtığımda hayatımı cehenneme dönüştürücek olan o eve bakıyordum...