Derin sularda boğulmak gibiydi gözleri. Baktıkça daha da gömülüyordum. Tek kurtuluşum o sulara atlamaktı, ucunda boğulmak bile olsa. Hem boğulacak hem de kurtulacaktım. Bu iki çelişki gibiydi işte gözleri. Aslında her iki durumda da son çareydi. Ancak iyi hissettiriyordu. Ölecektim belki gözlerindeki uçsuz bucaksız sularda, ama yine de iyi hissedecektim. Onun gözlerinde ölmek... Dünyadaki en güzel ölüm olacaktı bu...
***
"Ağlıyordu sanki piyano. Belki de ağlamak değil de bir haykırıştı bu... Notaların haykırışı. Açlığı, sevgiye olan özlemi haykırıyordu. Sustuğu, konuşmaya korktuğu her ne varsa çığlık atıyordu parmaklarının ucunda. Korkularını, acılarını hücrelerine teker teker hapsettiği tüm hislerini parmaklarının ucunda konuşturuyordu genç adam. Ruhu korumaya çalıştığı gerçekliğiydi. Onu kaybederse boş bir bedenden fazlası olamazdı. Vücudundaki yaralar acıtmıyordu canını... Yaşadığı onca zaman kalbi çok daha fazla acımıştı. Daha sert bastı piyanonun tuşlarına. Sımsıkı kapattı gözlerini. Karanlığı gördü. Açtı... Bir nota daha bastı. Kapattı... Yok. Karanlık! Görmüyordu ışığı. "
***
Peki ya bir çift göz aynı anda nasıl bu kadar soğuk ve canlı olabilirdi?
🐥
Civan: EFNAN ÇILDIRTMA BENİ!
Siz: Bağırma bana!
Civan: Ne işin vardı o herifin arabasında senin?
Civan: Ben sana uzak dur dedikçe tersini yapıyorsun!
Civan: Üç gün ulan!
Civan: Üç gün yoktum!
Civan: Ben arkamı döner dönmez ona mı gittin?
Siz: CİVAN ÇILDIRTMA BENİ!
Civan: Bağırma bana!
Siz: Ne ima ettiğinin farkında mısın sen
Siz: Bence bu konuşmayı burda bitirelim
Siz: Birbirimizin kalbini kıracağız yoksa
Civan: Bitirelim bencede.
Civan: Biz bu konuşmayı sonsuza dek bitirelim.
Civan: Ben anladım sen asker yolu beklemezsin.
Civan çevrimdışı.
Gözlerim bir süre son mesajında takılı kaldı. Yüzümde buruk bir tebessüm oluşurken kırılan kalbimle ekranı kapattım.
Babam askerdi.
Bilmiyordu.
Abim askerdi.
Bilmiyordu.
Civan Mert Türkoğlu benim doğduğumdan beri asker yolu beklediğimi bilmiyordu.
🐥