Semih hızla salondan çıkarken gözleri müptelası olduğu o yüzü arıyordu. Merdivenlere yöneldi ve usul usul tırmandı tüm basamakları. Merdivenleri tırmandıkça kulağına gelen seslerle kaşları kalkarken merakı daha da arttı ve müzik seslerinin geldiği odanın önüne geldi. Kapısı aralık olan odadan gelen slow müzikle beraber gözleri Elif'i buldu. Yatağının hemen yanında bulunan parfümlerle ve makyaj malzemeleriyle dolu olan masanın önündeki siyah pufa çökmüş ve elindeki saç fırçasıyla gözlerinden inci misali akan yaşlarına aldırmadan yavaşça saçlarını tarıyordu . Semih biran nefes alamayacak gibi oldu. Kapının kolunu tutan eli biraz daha hırsla kapı kolunu sıkarken anlık bir şekilde gözlerini kapatıp açtı. Elif her zamanki gibi kendini müziğe vermişti. Hep öyle olmamış mıydı? Müzik hep onun kurtarıcısı değil miydi? Saçlarında gezdirdiği tarak onu garip bir şekilde rahatlatırken izlendiğinin farkında olmadan tüm duvarlarını aşmış bir vaziyette ağlıyordu. Kendi hayatı hakkında karar verilmesine , sürekli birileri tarafından yönlendirilmesine elinden bir şey gelmeyişine ağlıyordu Elif. İçinde beslediği nefret gün geçtikçe büyüyordu ve Elif bir gün o nefretin kocaman olup içine sığmayacağını ve taşacağını bildiği için ağlıyordu. O İstanbul'da ki Elif neredeydi? Neşe dolu , bırak ağlamayı gözleri bile dolmayan , içinde nefretin kırıntılarına bile yer vermeyen Elif sanki gitmiş yerine tam tersi zıt bir Elif gelmişti. Kabullenemese de o çok sevdiği Mardin Elif'i değiştiriyordu. Semih Eroğlu Elif'i Elif yapan şeyleri bir bir yok ediyordu. *** "Eroğlu aşiretinin biricik güzeller güzeli gelini. Mardin'in İstanbul'dan gelen gelin ağası. Semih ağanın her bir zerresini kalbine mıh gibi çaktığı Elif'i." "İllede sen Elif. Ne yaparsan yap ben seni istemekten vazgeçmeyeceğim. "