Bazen bir parça sevgi arar insanoğlu.Tüm dünyayı harcar bir parça sevgi için.Fakat bulamaz bazıları o aradığını,tüm dünyayı harcasa bile.Bazıları da vardır ki tam ümidini kesmişken her şeyi yapıp bir parça sevgi bulamamışken sevgi onu bulur,gelir yanına oturur...
Gözlerinizi kapatın.Daha sonra ıssız bir adada uyandığınızı düşünün.Etrafınızda kimse yok,bir tek siz varsınız ve doğanın sesini dinleyebileceğiniz kadar bir sessizlik.Sonra biraz kendinize geliyorsunuz.''Ben neredeyim?'',''Benim burada ne işim var?'' gibi sorular sormaya başlıyorsunuz kendi kendinize.Biraz sonra korkmaya başlıyorsunuz,içinize bir ürperti geliyor ve geleceğinizden şüphe etmeye başlıyorsunuz.Aradan birkaç saat geçiyor ve siz kendinizle yüzleşmeye başlıyorsunuz.Tam ümidinizi kaybederken,yardım isterken tüm sesinizi heba etmişken,bir ses duyuyorsunuz.Bu ses bir insan sesi.Daha sonra sesin geldiği yere doğru koşuyorsunuz ve karşınıza sizin gibi adada mahsur kalmış bir insan çıkıyor.Nasıl bir duygu hissedersiniz?
Gözlerimi kırpıştırdım. Bu bir çeşit şaka mıydı? "Sen kimsin?"
"Reyna Hodwick," parlak yeşil teni ve küçük kel bir kafası olan zayıf kıza istemsizce bakınmaya başladım. Yüzünde ilginç bir makyaj vardı; öyle ki, ela gözlerinin çevresi renkli pırlantalarla süslü gibiydi. Minik bir burna ve ince pembe dudaklara sahipti. Vücudu mor ve fiyonklu bir elbise ile çevriliydi. Ayaklarına ise gümüş rengi spor ayakkabılar giymişti. Cadılar Bayramıydı da haberim mi yoktu? "Güzelim biliyorum ama kimseye beş saniyeden fazla bakmamalısın! Bu ürkütücü."
"S-sen ürkütücüsün! Niye parlıyorsun?"
Güldü. "Siz neden parlamıyorsunuz?"