Ben geliyorum sevdalım.
Şehrin kenarına sürte sürte, sokakların en dibinden geçerek, saçlarımı deli rüzgara, ceketimi omzuma atarak, ayakkabılarımın topuklarına basarak, ağzımda coşkulu melodili şarkılarla, bir gelincik tarlasında yuvarlanır gibi, tepeden tırnağa bir alev topu halinde, seni daha fazla sevmeye ve seni daha fazla anlamaya geliyorum!
Uçan martının, çiçeğe durmuş ağacın, kovanına koşan arının, yağan karın, gürül gürül çağlayan ırmakların, yemyeşil ovaların, Dicle’nin, Fırat’ın, sıcak ekmeğin ve gül yüzlü bebeklerin aşkı ile geliyorum!
Göğü aydınlatan bir bakışla geliyorum. Şimşeği çaktıran, yağmuru yağdıran bir ihtişamla geliyorum. Tohumu diktiren, tarlayı biçtiren bir asaletle geliyorum.
Dünyanın en güzel hayvanına benzeyen gözlerimle geliyorum! Balkan harbi gibi, Çanakkale gibi, Malazgirt gibi, Anafartalar gibi geliyorum! 1040 gibi, 1071 gibi, 1453 gibi, 1919 gibi geliyorum! 18 Mart gibi, 23 Nisan gibi, 19 Mayıs gibi, 30 Ağustos gibi geliyorum!
Kapıların yumruklanışıyla, dişlerimin takırtısıyla, Kulhü’yü okur gibi, şehre yeni giren adamın şehri seyre dalışı gibi, en anlamlı uykuya yatar gibi, yeniden doğar gibi, bir muştulu sabaha uyanır gibi geliyorum!
Babasının öcünü almaya giden çocuk gibi, annesinin mezarına gül diken delikanlı gibi, ateşin önünde bağdaş kurup türkü söyler gibi geliyorum sana sevdiğim!
Bir katilin plastik şişedeki sardunyasına gösterdiği şefkat gibi, surlara bayrak diker gibi, köprüden geçecek yeni gelin gibi, Kızılderili mızrağı gibi, rotasını çizmiş, dümenini eline almış kaptan gibi, uzaylıya taş atan köylü gibi, Asya’dan Avrupa’ya uzanan kısrak başı gibi, dağların terbiye ettiği eşkıya gibi geliyorum sana cennet gözlüm!
Sebuah untaian kata yang tercipta dari rasa rindu yang terpendam. Sajak ini bercerita tentang seseorang yang menyimpan perasaan dalam diam, sebuah cinta yang hanya terungkap melalui bait-bait puisi. Bisakah kamu merasakan getaran hati yang tertuang di setiap barisnya? Baca dan temukan jawabannya.