''Eski zaman masalları anlatır, hüznümü huzura dolarsın, kaşım gözümden çok içim bir parçan...''
''Ne bir eksik ne bir fazla mavi gözlerinin denize son kez baktığı yerdeyim. İçtiğin bira elimde, içtiğin sigara diğer elimde... Canımın canı, ömrümün ardı nefeslerinin son bulduğu sahildeyim. Son kahkahanı, son hüznünü yaşadığın yerdeyim. Çökmüş bir liman misaliyim. İçimi açacağım kimse yok. Her yer yansın diyorum kendime, sen yoksun. Bıraktığın yarım hayatlardan haberin yok. Özledim seni diyemiyorum, kalbim sayfalarca sana yazıyor. Lakin ne mecalim var sana söylemeye ne vicdanım el veriyor kendimi ağlatmaya. Sarıl bana ruhum, son bir kez daha yağmurlar yağdır, yazı yaşat, kışı yaşat. Yaşat şu yumuşacık saçlarını, bembeyaz tenin güneşe çıkınca parlasın, gözlerin feri tutuşsun. Ve ben senin ölümüne sağır, dilsiz olmaya çalışıyorum. Ama hala yamacımda duran ellerini unutamıyorum. Sen her zaman her yerde olacaksın, lanetler okuyacağım kaderimin baş tacı olarak kalacaksın. Huzura kavuş, lütfen burada yarım bıraktığın şeyleri tamamla...''
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.