Yapraklar sararırken öfkesiyle birlikte atardı üstünden ağaç onları. Yapraklarını severdi, severdi sevmesine ama günlerini çalıyorlardı ondan. Ve günleri yapraksız kaldığında, o da günsüz kalmıştı. Kaybı büyüktü. Hem yapraklarından olmuştu hem de bir gününden. Peki sarı, turuncu ve kırmızı yaprakları olmadan sonbahar, sonbahar olmaya devam edebilecek miydi? Denemeye çalışmak bile yorucuydu. Çünkü artık sahip olduğu şey yapraksız bir gündü, o da ondan gitmişti. Ve sonbahar sonsuz gibi hissettiren o bir güne kavuşana kadar sonsuz bir acı içerisinde olacaktı. Onları çizen ressamın boyası kuruyacak, onları şiirlere döken şairin kelimeleri tükenecekti. Onları yazan yazar çığlık çığlığa olacak, oyuncular kanları emilmiş onun yerine damarlarında acı gezinen yaratığa dönüşeceklerdi. Sonbaharın yapraksız günü daimi bir acıydı ama sonbahar günü ressamın fırçasından çıkan en sonsuz, şairin şiirlerinden en dokunaklısı olacaktı. Sonunda yazarın çığlıkları susacak, oyuncular tekrar hayat bulacaktı. Sonbahar da, günü de anlamlı olacaktı. Her şeyden anlamlı.
[Tüm hakları saklıdır. İznim harici kopyalanma durumunda hakkınızda yasal işlem başlatılacaktır.]
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur;
Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır oradaki komşusunun mesleğine olan aşkından asker olmak ister...
Peki bir gün sırf kızı istedi diye ziyarette gittiği hastanede gerçek ailesini bulursa? Gerçek ailesindeki abileri onu istemez ise? İkizi ondan uzak dursa? Kardeşleri ondan korkarsa?...
Asena eski ismiyle cemre ben Asena ismini ve soyadını veren bir manevi babam var. Onun sayesinde asker oldum. Şuanda onun öğrencisi olarak hayatıma devam ediyorum...
Ben yüzbaşı Asena GÜÇLÜ olduğum için gurur duyuyorum kendimle.