İçimin bir kısmını acı çekmeye ayırmış Tanrı, bundan eminim. Daha hiç kimsenin canını yakmadan, daha kalbim beyazken ileride işleyeceğim günahlar için cezalandırılmış böylesi bir acıya mahkum edilmiş olmalıyım. Annemin sıcaklığının yerini alan boşluğu-bir kara delik gibi büyüyen o boşluğu- dolduran yakıcı bir histen bahsediyorum;canımı yakan bir histen.. ah, bir an canlanıyor gozumun önünde;kendine gökteki iki yıldızın arasında bir yer beğenmiş her gece oraya sığınan bir çift göz geliyor gözümün önüne. ben! kaybettiğim; yüzyıllar önce sönmüş bir yıldız olan ben. ah, belki en çok kendimi özlüyorumdur ama kızgınlığım o kadar büyüktür ki bu mahkumiyete neden olacak günahları işleyecek olmama; özlediğimi dahi kabul edemiyorumdur. içimde bir ceviz ağacının uğursuz gölgesine gomup çelimsiz bedenimi soz vermisimdir unutmaya.. hatirlayamiyorum. hatırlamak ne ise yarar ki? unutamamak nimet olduğu kader bir lanet de değil midir hep ileri gitmek zorunda olan fanilere?