Aynanın karşısında durmuş kendini seyrediyordu. Hep güzel bir gelin olacağını düşünürdü, hangi kız bunu düşünmezdi ki? Saf beyazlık içinde mutlulukla doldurulacak bembeyaz sayfaları olan yeni bir defter gibi, her sayfası ayrı güzel… Biraz sonra hayatının anlamı onu almaya ve ebediyen mutlu etmeye söz vereceği o kutsal mekana götürecek, onu hep koruyacağına, sonsuza kadar hatta sonsuzluk ötesinde de seveceğine söz verecek. Gözleri mutlulukla ışıldıyor yaşadıklarına inanamıyor. İşte o anda bir acı, bir anlık bütün bedenini yakıyor, nefesi kesilecek gibi oluyor, düşünüyor: “Sadece heyecandan.” diyor. Sonra sıcak bir ıslaklık hissediyor bedeninin alt tarafında, elleri karnının üstüne gidiyor, yavaş yavaş karnını okşuyor şimşek gibi bir acı tekrar bütün vücuduna vuruyor ve aynaya bakıyor. Beyaz gelinliğinin etekleri bir anda renk değiştiriyor. Önce pembe sonra kırmızıya dönüyor. Ter içinde kalıyor, nefesi kesiliyor. “Hayır” diyor, “Hayır,daha değil, bugün değil!”. Nefes nefese gözlerini açıyor, bir anda nerede olduğunu hatırlamadan karanlıkta göz gezdiriyor. Eli yatağına gidiyor ve ıslaklığı hissediyor, Ay ışığının vurduğu penceredeki demir parmaklıklar ona nerede olduğunu hatırlatıyor. Gözlerinden süzülen yaşlarla yatağında doğrulup oturuyor ve tekrar aynı şiddetli acı bedenine vurunca anlıyor; bebeği yola çıkmış. Yavaşça yerinden kalkıyor, ranzanın üst katında yatan arkadaşına sesleniyor:
-Meryem abla, Meryem abla uyan!
Yıllar önce evlat edinilmiş ve bunu çok sonradan öğrenen edebiyat öğretmeni Ekin Susmaz. Kimsesiz olduğunu düşündüğü bir şehit çocuğun koruyucu annesi olur. Evine aldığı çocuğun 6.yaş gününde birden babası çıkagelir...