Şimdi şöyle söyleyeyim, ben yaşamım boyunca oyun oynadım, bu oyunların çok büyük bir kısmı korku ve gerilim türündeydi. Silent Hill, Dark Seed, Sanitarium, Phantasmagoria, Nocturne ve daha buna benzer onlarca oyun benim çocukluğumdu, X-Files en sevdiğim diziydi, neredeyse çıkmış bütün kaliteli korku filmlerini izledim, boş zamanlarımda gecenin bir vakti çay koyup /x/ okur, SCP Foundation'dan hikayelere bakarım, internetin karanlık köşelerine saklı hikayeleri bulur çıkartır ve daha sonra günlerce uyuyamam fakat ertesi hafta bunu yine yaparım.
En sevdiğim kitaplar korku kitaplarıdır, Clive Barker desen hepsini okudum, Stephen King desen hangi hikayesi derim, bu böyle gider.
Cthulhu mitosunu çerezler, ufo belgeselleri izler seri katillerle ilgili makaleler araştırırım, slasher türüne bayılırım, ileride evlenirsem benimle Belgrad ormanında geceleri vampir avlayacak birisi olmalı, çocuklarımı ise çeşitli karanlık varlıklara karşı bilgili yetiştirmeyi planlıyorum.
Sonuç olarak, ben korku türünün hastasıyım, benim hayatımın çok önemli bir parçasını korku kavramı oluşturuyor, ben de hayatımı onun çevresinde şekillendiriyorum, sağlıklı mı sağlıksız mı bunun üzerine çok düşünmedim, sevdiğim şey bu.
Elvan yaşadığı zorluklara ek olarak birde bir telefon manyağına denk gelmiştir. Üstüne üstlük bu telefon manyağı bir hayalettir. Kendisini Çağrılan olarak tanıtan bu hayalet Elvan ile bir anlaşma yapar. Onun söylediklerini yapması dahilinde kendisi de dahil çevresinde ki herkesin bir sırrını söyleyecektir. Elvan kabul eder ve serüven başlar. Elvan'nın hayatı bir anda kendisini sırların bir bir açığa çıktığı ve üzerine eklenen yeni sırlarla dolar. En büyük merakı ise Çağrılan denen hayaletin kim olduğudur. Çağrılanın ise tek düşüncesi intikam almaktır.