Paşanın ve Sandalcısının öyküsü.
Körfez gezintilerinde Paşanın rahat etmesi için elimden geleni yapıyordum. Sandalımı çok beğenmişti. Gerçekten de sandalımın İzmir' de bir eşi yoktu. Bazen canı ister kürek de çekerdi Paşa, ben ne kadar "Olur mu Paşam, yapmayın, görenler ne der sonra, size kürek çekmek yakışmaz, Ne olur ben çekeyim." Desem de kürekleri bırakmaz, bir iki dakika olsun çekerdi. Çok güçlüydü, omuzları geniş ve dinçti. Sonra yine bana verirdi kürekleri. Paşa sandala biner binmez deniz bile dalgalanmayı bırakırdı, süt liman olurdu paşanın içinde olduğu sandal koynunda olunca, kürekleri çektikçe yağ gibi kayardık denizde, bazen yolunu şaşırmış yunuslar da sandalın yanında bata çıka bize eşlik ederlerdi. Karşıyaka'ya gittiğimiz zamanlarda sandalımı, kıyıdan uzanmış ahşap iskelelere bağlardım. Kalabalık dostları Paşayı reveranslarla iskeleden karşılayıp yalılarına götürürlerdi. Paşa İzmir'e geldiğinde İzmir'in varlıklı aileleri Paşayı akşam yemeklerine davet edip ağırlamak için yarış ederlerdi. Paşa hiç birini kırmaz, hemen her akşam birinin yalısında, köşkünde hep beraber yemek yer, sohbet ederlerdi. Ben sandalımda paşayı beklerken bana da bazen tepsiyle yemek gönderirlerdi, bazen de evlerine davet ederler, uygun bir yerde bana da sofra kurarlardı. Paşanın bu sofralı, yemekli sohbetleri gece saat ikileri bulurdu. Çoğu zaman Paşayı gece saat ikide Karşıyaka'dan Kordon'a getirdiğim olurdu.
Serkan şerefsizine saydırırken tanımadığım birine karşı pot kırmıştım. Kendimden nefret ediyordum. Yatağımda bir o yana bir bu yana dönüp duruyordum.
Ağlamaktan nefessiz kalmaya başlamıştım.
Odamın penceresini açtım ama bana mısın demedi.
Üzerime ceketimi alıp evden dışarıya çıktım. Yollar kapkaranlıktı ve etrafta kimse yoktu.
Tek bir araba bile geçmiyordu.
Kendi başıma karanlıkta yürümeye alışkındım.
Ne de olsa annem ve babam öldükten sonra zaten hayatım kapkaranlık olmamış mıydı?
Dipnot: Gerçek kurum ve kişilerle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur tamamen kurgudur