Genç kızın yüzünde masum bir gülümseme belirirken dilinin ucuna gelenleri söylüyordu, nedenini bilmediği bir şekilde hiçbir şeyi umursamadan konuştu. "Huzuru dinliyorum," dedikten sonra bir elini genç adamın sarsılmaz geniş göğsüne yerleştirdi. "Tam burada." Genç adam bir süre ne demesi gerektiğini bilmeyerek sessiz kaldı, bu süre içinde bir eli kızın dalgalı, karamel rengi saçlarına gitmişti bile. Aralarındaki bağı inkar etmeye çalışsa da kıza dokunduğunda aralarındaki çekimi hissetmemesi imkansızdı. Her dokunuşunda ona daha yakın olmak istemesini, ona daha çok dokunmak istemesini inkar etmek artık imkansızdı. "Hissettiğin sadece huzur mu?" Genç kızın yanaklarına tatlı bir ısı çökerken ne diyeceğini bilemiyor, kalp atışları da heyecanıyla hızlanıyordu. "Bilmiyorum," diye yanıtladı kız kısaca. "Sen ne düşünüyorsun?" Alacağı cevaptan korkuyor olsa da yine de sordu, bugüne kadar yaptığı gibi. Genç adam hafifçe güldü, kızın duymayı en sevdiği şeyi yaparak. "Sen benim tesadüfen bulduğum dört yapraklı yoncamsın." * Yollarını kaybetmiş iki gencin tek sahip olduğu, kırılmış ruhlarıydı. Tesadüfler kaderin cilvesiydi, kader muzip oyunlarıyla iki gencin yollarını birleştirecek, aşk ise onların yaralı ruhlarını tılsımlı büyüsüyle iyileştirebilecek miydi?