Veda etmek. Zordu hep. Acıydı, hüzündü veda. Tıpkı dikenli bir tel misali batardı keder dolu hissiz yüreklere.
Oluk oluk kanatırdı deşip geçtiği yeri gözünü bile kırpmadan acımasızca. Merhameti yoktu karanlığın. Acıması yok, hisleri yoktu.
"İşte gidiyorum efulim. Hiçbir şey almadan senin bana armağan ettiğin tüm güzelliklerle gidiyorum... Üzgünüm. Özür dilerim. Affet beni." Son sözler dökülürdü ayrılık kokan dudaklardan. Son kez konuşulur, son kez bakışılır ve son kez sarılırdı iki beden...
Giden giderdi hep. Göğsüne dikenli telleri batıra batıra, tüm duyguları yüreğine hapsederek sessizce. Hüzünle, acıyla gözyaşlarıyla. Kalan son kez dinlerdi gideni büyük bir sükûnet içinde.
Bitmişti her şey. Yolun karanlık aydınlığı görünüyordu ufuktan.
Yeryüzü son kez baktı gökyüzüne yeisli gözlerle. Sonra kayıp bir bavulla bilinmezliğe yol aldı. Akıttı yaşlarını gökyüzü usulca. Ardından tek bir söz fısıldadı kulağına...
"Elveda."
Ve sonra gökyüzü çöktü. Yeryüzü, onun üstüne kapandı.
SON.