Bir bedenin yanışına belki de binlerce kez tanık oldum. Yanan bedenlerden geriye kalan külleri de bilirim.
İşte biz, o külleriz.
Soluğumuzdaki alev, yaşamın ve ölümün sembolüdür.
Bedeni ve ruhu parçalara ayıran, onu yakan ve geriye sadece küllerini bırakan...
Küller alevin izleridir. Gözlerin ruha attığı imzalar gibi.
Küller, ruhun kalemidir. Darbeleri sert ve yumuşak, acı dolu ve seven.
Alev ruha kendinden verir, kül ise sömürür ruhun özünü.
Oysaki küller bahşeder ikinci bir hayatı.
" Başka hayatları ancak ölü birinin külleriyle diriltebiliriz. Benim hikayem ölü bir hayata yaşam vermekten ibaret."
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...