Öyle güzel seyrediyordu ki denizi. Sanki daha önce hiç görmemiş, doyamamış, hissedememiş gibi. Öyle samimi. Öyle içten.
Öyle güzel okuyordu ki kitabı. Sanki dünyadaki son kitapmış misali. Öyle dalgın. Öyle meraklı.
Ama sonra yok oluyordu birden. Kitap'ını gözlerini alıp. Samimiyetini, içtenliğini,merakını alıp gidiyordu.
Vee...
Ve işte bir gün onunla yüzyüze geldim. Bir yüzük bağladı bizi birbirimize. Hem dünyada hem ahirette bana yoldaş olanı bulmuştum.
O mavi moyalı deniz'ini izlerken ben onun gök mavisi gözlerinde kayboluyordum. Ama sonunda bizden geriye sadece deniz kaldı...
Aslında aklımın almadığı bir hikayem vardı benim.
O gün o camiiye girip de onların kutsalı olan ezan sesinden rahatsız olduğumu söylediğimde bana nefret eder gibi bakan o adama günün birinde deli gibi aşık olacağımı bilmiyordum.
İşin komik yanı o adam da bunu tahmin dahi edemezdi.
Birbirinden ölümüne nefret etmesi gereken, tamamen zıt kutuplarda olan iki insan nasıl olmuş da bir araya gelmişti ki?
Dedim ya benim hikayem akıl almaz bir hikayeydi.
Dinine sımsıkı bağlanmış olan bir adama aşık olmak zordu. Hele de benim gibi hiçbir dine mensup değilsen daha da zordu.
Ama değiyordu. Onun tek bakışıyla karşılaşabilmek bile tüm bu zorluğa değiyordu...