Sağnağa dönen yağmurun getirdiği gökgürültüsü ve şimşekle doğru orantılı olarak sokaktaki tüm insanlar,hızla evlerine doğru koşmaya başlamışlardı. Herkesi hazırlıksız yakalamıştı bu yağmur. Ben ise cam ile çevrelenmiş büyük balkonumdan bu insanların evlerine ulaşma çabalarını izliyordum,elimdeki kahvemle.
Sahi insan yağmurdan neden kaçardı?
Neden yağmura hakaret edip şemsiye açardı? Şahsımca bunların ikiside cevap bekleyen sorulardı.
Şuan o yağmurun altında ıslanmaı çok istememe rağmen kışa hazırlanmadığım için camın arkasından izlemekle yetiniyordum. Yan evin çatısından sekipyere düşen,toprağı ve çiçekleri döven yağmur damlalarına baktıkça etrafa savrulan binlerce duygu göüyordum. Ne yazık ki yağmur bende şekerli duygular uyandırmıyordu.Çoğu zaman yağmur kokusu ile gelen ''Özlem'', Yağmur esintisi ile gelen ''Ürperme'', Yağmurun toprağa düşmesi ile gelen ''Kavuşma'',Gökgürültüsünün getirdiği ''Kzgınlık ve Öfke'' Ve şimşekle beraber gelen ''Yakma ve Yıkma'' etkisi.
Huzurlu bir sonbahar sessizliği..
Sanki bugün bütün şehir inzivaya çekilmiş. Ne bir araba sesi ne de bir seyyar satıcının ''Taze gevrek simit'' diye bağırışı hepsi bugün emekli olmuş anlaşılan. Hergün evin içine giren güneş ışınları bugün perdelerin arkasına saklanmış,evigri bir karanlığa boğmuştu. Bu gri ortamda evdeki tablolar pek bir anlamlıydı.
Televizyon antresinni yanına yavaş adımlarla ilerlerken kendime bir günün şarkısı seçmeye çoktan karar vermiştim. Ya da direk dizi/film izlemeliydim. Yoksa hemen bir battaniye bulup altınamı girseydim.?
Karar veremedim. O yüzden boşverdim.
Hibirimiz kolay yaşamıyoruz. Böyle ağır havalarda anlıyorum bunu. Hani Orhan Veli'de diyor diyor ya, ''Böyle havalarda aşık oldum ben.'' Diye.
Tesellim böyle havalarda aşık olmak.
Yağmurun altında ıslanmak.
Renk renk şemsiyelerden hiçbirini seç