Kırgınlık kalıyor geriye, sadece en çok sevdiğin bu kadar kırabilir. Kalbin kemiği yoktur derler bi de, en çok o kırılıyor. Her sözünde çoktan söndüğünü sandığın yangının alevleri küllerinden yeniden doğar kendi içinde. Kızgınlık kalıyor geriye, bir yanıp bir sönen. Ne olduğunu senin bile anlayamadığın. Pişmanlık kalıyor geriye, yastığına sarılıp gecenin sessizliğiyle sevgili olduğunda dönüp dönüp kendine sorduğun sorularla... Ulan ben bu hale düşecek insan mıydım dediğin anlarda. Affetmek kalıyor geriye, bütün güzel yaşananların hatrına, zamanın üzerine toprak örttüğü senin bile hatırlayamayacağın kırgınlıkların affedilişi kalıyor. Ve gizli bir günah kalıyor geriye. Sadece senin ve onun bildiği, dillendiremediğin. Sözlerin çoğaldığı, duyguların ise her zaman eksik kaldığı. Değiştiremediğin. Söz dinletemediğin. Ne kendine ne de o'na. ''Biz'' kalıyoruz geriye. Uzakta, ama bir o kadar yakın. Hayallerime de karışamazsın ya. Hayallerimde bana aitsin! Ama sustum. Anlayacaksın: herkes gidiyo
"Eksiklerimiz kusurlarımız değildir."
Ailem beni hep bunu söyleyerek büyütmüştü. Eksikleri olan insanları dışlamamayı, onları sevmeyi öğretmişlerdi. Ama neden bahsettikleri şey kendi başlarına gelince bana sahip çıkmamışlardı, yük olarak görmüşlerdi.
Benim güzel bir hayatım vardı. Sevecen bir ailem vardı. Beni çok seven bir nişanlım. Gerçekleştireceğim hayallerim...
Sonra bir gün bir kaza geçirdim. İlk başta seslerim, sonra nişanlım, sonra ailem sırayla terk etti. En sonunda kazaya sebep olan kişi ile kaldım.
Sonra kalbim "Artık konuşma sırası bende" dediğinde bende sesizce onu dinlemeye başladım.