Az sonra bitecekti herşey. Düştüğüm bataklıkta çırpınmaktan bitap düşmüş ruhum huzura kavuşacaktı. Gözlerimi kapayıp ufak bir adım attım. Hala dengemi sağlayabiliyordum.
Belki de yanılıyordum. Aradığım huzura kavuşamayacak, işlediğim günahlardan ötürü bağışlanmayacaktım. Zihnimden hızla geçen bu düşünce beni kararsız bırakmıştı. Bir müddet sessiz kaldım. Rüzgarın nefesini hissedebiliyordum. Derken sessizliği bölen kelimeler kulaklarıma ulaştı.
"Ne yapıyorsun?
Sahi, ne yapıyordum?
Tanımadığım yahut öyle zannettiğim kişi, ses tonunu yükseltmişti.
"Açelya, ne yaptığını sanıyorsun!"
Sinirlendiğini hissediyordum lakin nedenini kavrayamıyordum. Yaptığım eylemin kimseyi üzeceğini sanmıyordum. Yine de bir miktar merakla başımı sol omzumun üstünden geriye çevirdim.
Onu tanımıştım!
"Ben" dedim, dolan gözlerim yüzünden cümlemi bölerek, "dayanamıyorum." Derin bir nefesin ardından devam ettim. "Uğruna yaşayacak bir sebep bulamıyorum."
"Sen," dedi, "Uğruna yaşanacak sebepleri göremiyorsun."
Alaycı bir tebessüm dudaklarıma yerleşti.
"Ben öldüğümde üzülecek tek bir kişi bile olsaydı, bunu yapmazdım."
"O zaman" dedi, "Haydi in aşağıya." Anlamaz gözlerle ona baktığımda fısıldadı.
"Çünkü, yaşama sebebin olmak isteyen biri var."