1965 yılının karlı bir ocak günüydü, ben hatırlamıyorum da annem öyle diyor. 16 yaşında devrin çapkınlarından Bedii Çapa'ya gönlünü kaptırmış Gürnar'ın ilk oğluyum. Bunun için de dünyaya gözlerimi açtığım anda, büyük bir mutluluk bulutunun içinde buldum kendimi. Hem de bir daha hiç olmayacak kadar mutlu... Günler geçtikçe annem ve babamla aramdaki aşk gittikçe arttı. Onların yaramaz ama sevgi arsızı İzzet'i olmam çok zamanımı almadı. Bildiğiniz, ilkokulda hayat bilgisi dergisinde anlatılan, huzurlu çekirdek ailelerden biriydik....
Ama sonra her şey bir anda değişti. Yıllar öncesinde başlayan lanet, Çapa soyadını bir şekilde adının yanına almış herkesi içine çekiyordu. Dedem, babam, halam, abim hatta ben... Sanki görünmez bir kader karadeliğinin içinde kayboluyordu sevdiğimiz, sahip olduğumuz her şey... Herkes bizi mutlu sanırken, biz tarifi zor acılar yaşıyorduk. Ben o zamanların ayaklı bir kanıtıyım. Şimdi sırada gördüklerimi anlatmak var. İşte bilinmiş bir soyadının, hiç bilinmedik hikayesi; Çapa Ailesi'nin Laneti...
Hikayem basitti aslında, ödevim için modelim olmasını isteyecektim. Çabucak bitmesini istediğim, sıkıcı bir işten ibaretti. Renksiz hayatımın, renksiz olaylarından bir tanesiydi.
Tabii, nereden bilebilirdim ki solmuş renklerimi kendi renkleri ile renklendireceğini.