Elini kaldırıp parmak uçlarıyla suratıma dokunduğunda etrafımızdaki her şey hareket etmeyi kesti. Dokunduğu her yere, bin yıllık acımı iyileştiren bir tedavi gibi geliyordu. Şair değildim, şiir yazamazdım ama bu şiir yazmak gibi değildi. Bir şiiri silmek gibiydi. "Napıyoruz biz?" Ben bile kendimi zor duymuştum. Paylaştığımız an o kadar yoğundu ki, kulaklarım uğulduyordu. "Öyle görünüyor ki daha bize bu soruyu sorduracak çok şey yaşayacağız." Sonra sakince kendini öne bırakıp alnını köprücük kemiğime yasladı. Hiç düşünmeden kollarımı kaldırıp boynuna doladım. Göz yaşım davetsiz bir misafir misali yüzümde koşup çeneme ulaştı. 21 yıldır, böyle "tamam" hissetmemiştim. İşin kötü yanı, kendimi suçlu da hissetmiyordum. Vicdan azabım dinmişti. Sadece bunun kötü bir şey olduğunu bilecek kadar aklı başındaydım, ama biliyordum. Birlikte attığımız her adımda vicdan azabı çekmemek de normal gelecekti, ben de gelişini çiçeklerle karşılayacaktım.All Rights Reserved