Dökülmeye başlamıştı bir sonbahar akşamında yapraklar. Tek tek izledikleri yollara göre,yazıldı onların seneryoları. Hangi hayata konuk olurlarsa, ona göre geçirirlerdi günlerini.
Bir gün, sabahın altı buçuğunda, Hüzün oturmuştu evlerinin altındaki ağacına. Hem mis kokusunu içine çekiyordu, hemde düşünüyordu içli içli. Derken düştü eline minik bir yaprak. Hüzün anın şokuyla ürktü, sonra toparlandı. Baktı, rengi sarı ve yeşil renklerin ahengiyle birleşmiş yaprağa. Yüzündeki düşünceli ifade yerini tebessüme bırakmıştı. Afalladı.
İşte o gün, Hüzün dua etmişti Tanrı'ya. Kapatmıştı gözlerini açmıştı göğe ellerini...
"Tanrım, bana kalbimle ruhumu dans ettirecek birini şâd edersen şayet, onu buraya getireceğim. Elimize bu yapraklardan düşerse, ona kendi tahtımı kurban edeceğim."