Ölüydüm, en nefes alanlarından ve en yaşamaktan nefret edenlerinden... Geçen sene deliler gibi kazanmak için çalıştığım üniversite bile artık buzdan bir kaleydi.
Sadece acılarımı hatırlatan bir simgeydi her şey... Kayıplarım gizliydi her baktığım yerde. Aldığım nefes her defasında canımı yakıyordu, umutlarım son yudumlarına kadar kurumuş, beni tamamen bitirmişti.
Yine de gittim yurt dışına, emeğimin karşılığını almak ve annemin dileğini gerçekleştirebilmek için.
Gülmekten nefret etmeye başladığım anda onunla tanıştım. Bana içimdeki yangına rağmen gülümseyebilmeyi öğretti. Umudumun bitmediğini, sadece benim öyle sandığımı fark ettirdi. Bana umutsuzlukların içinde umut etmeyi öğretti bu adam. O, hiç sahip olmadığım dostum; bir yıl önce kaybettiğim, acısını taptaze hissediğim annem; hiç görmediğim babam oldu bana. Sonra... Hiç tatmadığım duyguları tattırdı, annemden sonra kimseden görmediğim ilgiyi ve sevgiyi onda tattım. Bu sevgi çok farklıydı, hiç inanmadığım o duygu değildi ama bir hoşlantıdan kuvvetliydi belki de... Bana güvenmeyi öğretti inanılmaz bir biçimde, yabancı bir insanı dünyamın baş köşesine yerleştirebileceğimi gösterdi. Ama en çok da, yaralarımı sarmama yardım etti kızıl saçlı, ruhu kırgın adam... Eş kutupların birbirini ittiğini değil, birbirine destek olduğunu aşıladı zihnime...
06.01.2016